reklam

4 Şubat 2015 Çarşamba

ÇARPIK ÇAĞ

                                 ÇARPIK ÇAĞ

 Doğru mu yanlış mı karar sizlerin
 Biz aklın durduğu çağda yaşadık
 Ben dinsizim diyen beyinsizlerin
 Din dersi verdiği çağda yaşadık.
 Baylar çalım sattı, bayanlar etin;
 Ar duvarı çürük, darbeler çetin.
 Modern putçuluğun şirkin zilletin
 Kemale erdiği çağda yaşadık.
 Bazan kör kilitler vuruldu dile
 Bazan armağanlar kazandı hile
 Homo’nun, komo’nun deyyusun bile
 İtibar gördüğü çağda yaşadık.
 Yabancısı olduk ilin obanın;
 Müdür ekmeğini çaldı çobanın
 Resmi dairede devlet babanın
 İpe un serdiği çağda yaşadık.
 Önümüz çileydi arkamız cefa
 Bir gün semtimize basmadı sefa
 Mürşidin müridin günde beş defa
 Günaha girdiği çağda yaşadık.
 Kimi hak adalet gördü düşünde
 Kimi devlet kuşu buldu başında
 Vatanseverin vatan dışında
 Hasretlik sürdüğü çağda yaşadık.

 Göz yumup izine düştük batının
 Tuttuk kuyruğundan haçlı atının
 Pamuk yumağının tüyün tütünün
 Nice baş yardığı çağda yaşadık
 Neler yıkmadık ki son olsun diye
 Harcadık günleri gün olsun diye
 Asker kaçağının şan olsun diye
 Askeri vurduğu çağda yaşadık.
 Dilendik savurduk doları markı
 Döndükçe aşındı düzenin çarkı
 Şalvarı, kasketi, gömleği, börkü;
 İhtiras sardığı çağda yaşadık.
 Başörtüsü yasak,Türk olmak günah;
 Sabır ver sabır ver Ey Gadir Allah
 Bulaşık basının her gün her sabah
 İslamı Yerdiği çağda yaşadık.
 Görün halimizi biz insanların
 Tutsağı olmuşuz sui zanların
 Her zaman her yerde müslümanların
 Müslüman kırdığı çağda yaşadık.


 ABDURRAHMAN KARAKOÇ

PENYE VE HAKİKAT

                            PENYE VE HAKİKAT


iyiydik. penyelere inanıyorduk
doğum günü şarkılarına, pastalara ve mumu üfleyen kişiye
iy ki doğmuş olmanın neşeli gerekliliğine
kimyaya, ölçü ve tartı aletlerine inanıyorduk
adı fatma, fatma'ya hemen inanıyorduk
sergio leona'ya, elektrik enerjisine
adı ali, ali'ye niçin inanmayalım
iyiydik
ikinci tokatları kültürel fark kuramıyla açıklıyorduk
birincisi doğaçlamaydı zaten
üçüncü tokat ama insan haklarına aykırı
insan haklarına inanıyorduk
john locke'a ve john wayne'e
bir yerden bir yere gitmeye inanıyorduk
montlara, pamuk tarlalarına, virginia tütününe
ölülerin yönetimindeki dirilerin savaşına
ama en çok penyelere
"lili marlen şarkısı ne kederlidir"
aldık, kabul ettik; çok kederlidir
buralarda bir yerdeydi, ona da inanıyorduk
her neydiyse zaten şüphe yok inanmamıza
el kameralarına, merhamete… reno toros'a
nerdeyse iman edecektik üretimden kalkmasa
iyiydik
penyelere inanıyorduk. monogamiye ve sürprizlere
sürpriz diyen bir ağzın kibirli büzülüşüne
bikini adasına ve bahçıvan pantolonlara
kremlere ve troçki'nin dürüst biri olduğuna nedense
kiraz zamanına, tanpınar' a
istanbul dünya başkentidir cümlesine ve kepekli pirince
kayıp kardeşlere, ölü dillere, mühendislere
kayıp kardeş fikrinde kulağa hoş gelen bir şey yok mu
jodie foster'a ; hep beraber
elmalılı tefsirine, bir kısmımız
çok azımız karabaş tecvidine
terlemeye, rutubete, madonna'ya
vatan değerli bir arsadır, millî emlakçılara
devlet demiryollarına ve halkın karayollarına
çift güllü yasin kitaplarına
mor beyaz afyon çiçeklerine değil ama
bir daha: çift güllü yasin kitaplarına
kendine iyi bak dileklerine; görüşürüz
niye görüşeceksek
şadırvanlara, antik dünyaya; roma ve üç kıtaya
sözleşmelere ve sosyal sigortalara
yerlere tükürmemeye
-göklere tükürebilirsiniz-
israiloğulları israilkızlarını öldürürken
iyiydik, penyelere inanıyorduk.

OSMAN KONUK

DİDEM MADAK

Siz aşktan n'anlarsınız bayım?

siz aşktan n'anlarsınız bayım?
2-
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca 
alt katında uyumayı bir ranzanın 
üst katında çocukluğum... 
kâğıttan gemiler yaptım kalbimden 
ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı. 
aşk diyorsunuz, 
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! 
allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca 
havı dökülmüş yerlerine yüzümün 
büyük bir aşk yamadım 
hayır 
yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım 
gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı 
tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım... 
saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı. 
aşk diyorsunuz ya 
ben istemenin allahını bilirim bayım! 
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca 
balkona yorgun çamaşırlar asmayı 
ki uçlarından çile damlardı. 
güneşte nane kurutmayı 
ben acılarımın başını 
evcimen telaşlarla okşadım bayım. 
bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum. 
insan kaybolmayı ister mi? 
ben işte istedim bayım. 
uzaklara gittim 
uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin 
uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım! 
süt içtim acım hafiflesin diye 
çikolata yedim bir köşeye çekilip 
zehrimi alsın diye 
sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz 
ilahiler öğrendim. 
siz zehir nedir bilmezsiniz 
zehir aşkı bilir oysa bayım! 
ben işte miraç gecelerinde 
bir peygamberin kanatlarında teselli aradım, 
birlikte yere inebileceğim bir dost aradım, 
uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin 
bir şiir aradım. 
geçen üç yıl boyunca 
yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım. 
ülkem olmayan ülkemi 
kayboluşumu aradım. 
bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. 
bir ters bir yüz kazaklar ördüm 
haroşa bir hayat bırakmak için. 
bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. 
kimi gün öylesine yalnızdım 
derdimi annemin fotoğrafına anlattım. 
annem 
ki beyaz bir kadındır. 
ölüsünü şiirle yıkadım. 
`bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım` 
öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım. 
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca 
acının ortasında acısız olmayı, 
kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım. 
kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım. 
aşk diyorsunuz ya, 
işte orda durun bayım 
islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım 
kendimin ucunda 
öyle ıslak, 
öyle kötü kokan, 
yırtık ve perişan. 
siz aşkı ne bilirsiniz bayım 
aşkı aşk bilir yalnız!